Åžafak Özsoy

TULIP EÄŸitim ve Danışmanlık Kurucu Genel Müdür

Paris AnlaÅŸması’nın beÅŸinci yılında 2050’de sıfır karbon hedefiyle deÄŸiÅŸen ve dönüÅŸen bir dünya düzenine gelindi. Geçen beÅŸ yıldaki çabalar küresel boyuttaki politik kararsızlık ile heba oldu. AB'nin, COP25’de YeÅŸil AnlaÅŸmayı açıklaması ile dünyada politik gündeme en üst seviyede, sıfır karbon ekonomisi girmiÅŸ oldu. Öte yandan, Trump Hükümeti’nin Paris AnlaÅŸması’ndan geri çekilme kararının ardından ÅŸimdilerde,Biden’ın seçimi ile ABD’nin küresel ölçekte iklim liderliÄŸi misyonuna hazırlandığı bir döneme giriyoruz.

19 Åžubat 2021’de Biden ve Harris’in resmi olarak Paris AnlaÅŸması’na girecekler. Bu dönemde, 2050’de sıfır karbon hedefine kilitlenen geliÅŸmiÅŸ ülke ekonomileri ile geliÅŸmekte olan ülkeler ve hatta geliÅŸmemiÅŸ ülkeler içinde daha ucuz ve kendi sınırlarında enerjiye ulaÅŸmanın teknik altlığı oluÅŸma yolunda. Bugün, baÅŸta AB ekonomisi olmak üzere dünyanın farklı ülkelerinin yaygın çabalarıyla, net sıfır gelecek etrafında büyüyen konsensus ile fosil kaynaklara baÄŸlı ekonomilerin yerini, karbondan arındırılmış ve döngüsel bir ekonomik sisteme geçiÅŸi hedefleyen bir dünya alacak.

Öte yandan Eylül 2020’de, BaÅŸkan Xi Jinping, Çin'in 2030'dan önce en yüksek emisyonlara ulaÅŸmayı ve 2060'a kadar sıfır karbonu hedefleyeceÄŸini duyurması ile yeni dönem ticaret ve enerji dönü-ÅŸümünün ciddi sinyalleri verilmiÅŸ oldu. Jacinda Ardern, iklim deÄŸiÅŸikliÄŸini "çağımızın en büyük zorluklarından biri" olarak nitelendirmesi ve 2025 yılına kadar Yeni Zelanda’nın karbon nötr olması taahhüdünü vermesi de aslında sürpriz olmadı. Yeni Zelanda, azaltım hedefini sıfır karbona çevirerek uluslararası arenada dikkatleri çekti. Güney Kore'nin de önümüzdeki 30 yıl içinde karbon nötr olma taahhüdü ile ekonomik ve toplumsal geçiÅŸini yapacağını bildirmesi yine 2020’nin geliÅŸmelerinden oldu.

Yazının devamı için tıklayın