
Polat Enerji Yenilenebilir Enerji Projeleri Birim Müdürü Alkım Bağ: “Gönüllü Karbon Ticareti Bir Amaç Değil, Araç Olmalı”![]()
Polat Enerji’nin faaliyet alanları hakkında kısaca bilgi vererek, ürün ve çözümlerinizden bahsedebilir misiniz?
Çevreci bir yatırım politikası benimseyen Polat Enerji, yenilenebilir kaynaklara yatırım yapmak üzere 2000 yılında kurulmuş ve ülkemizin en önemli ve verimli kaynaklarından biri olan rüzgar enerjisine yönelmiştir.
Elektrik piyasasının serbestleşmesi ile birlikte, Polat Enerji iştirakleri, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’ndan yaklaşık 350 MW gücündeki 7 adet rüzgar enerjisi santralinin lisansını almış ve bu santrallerden 14,9 MW gücündeki Burgaz RES (Çanakkale–Gelibolu) projesini 2007 yılı Ağustos ayında 34,2 MW gücündeki Sayalar (Manisa-Akhisar) Rüzgar Enerji Santralini ise 2008 yılı Mayıs ayında devreye almıştır. Polat Enerji, 2010 yılında Sayalar RES santrali için EPDK’dan 20 MW’lık kapasite artışı lisansı da almıştır. Polat Enerji’nin %100 iştiraki olan Soma Enerji A.Ş.’ye ait 140,1 MW gücündeki Soma RES (Manisa-Soma) projesinin 79,2 MW’ı 2010 yılı içerisinde devreye alınmış ve 2011 yılı içerisinde de kalan 60,9 MW’ı devreye alınacaktır. Ayrıca 30 MW gücündeki Seyitali RES (İzmir-Aliağa) projesinin inşaatına 2010 yılı sonunda başlanmış ve santral 2011 yılı Temmuz ayında devreye alınmıştır. 54,9 MW gücündeki Poyraz RES (Balıkesir-Kepsut), 30 MW gücündeki Samurlu RES (İzmir-Aliağa) ve yine 30 MW gücündeki Kozbeyli RES (İzmir, Foça) yatırımlarına da başlanmıştır.
Polat Enerji Aralık 2008’de Avrupa başta olmak üzere tüm dünyada kurduğu yenilenebilir enerji santralleriyle tanınan Fransız EDF-EN (EDF Energies Nouvelles – http://www.edf-energies-nouvelles.com/) ile bir ortaklık anlaşması imzalamış ve Polat Enerji hisselerinin %50’sini EDF-EN’e devretmiştir. Polat Enerji, yatırımları ve yenilenebilir enerji sektöründeki lider konumuyla Türkiye’nin geleceğini temiz enerjiyle korumakta kararlı olduğunu ispatlamaktadır.
Emisyon azaltımına yönelik gerçekleştirdiğiniz projeler hakkında bilgi verebilir misiniz?
Polat Enerji olarak, sahip olduğumuz tüm projelerin karbon sertifikalandırma süreçlerinde Gold Standard’ı tercih ediyoruz. Uluslararası platformda karbon azaltım kredilerinin sertifikalandırılmasında en güvenilir standart olarak kabul edilen Gold Standard, projelerin bulundukları ülkenin sürdürülebilir kalkınmasına, yerel ekonomiye ve topluma katkısını dikkate almaktadır. Bu yönüyle baktığımızda projelerimiz sadece gerçekleştirdiği emisyon azaltımı ile değil, bulundukları bölgeye ve çevreye katkıları ile de değerlendirilmiş ve sertifikalandırılmış olmaktadır.
Projelerimizden Soma RES, Kasım 2010’da Gold Standard tescil sürecini tamamlamıştır ve tamamı devreye girdiğinde 297.515 ton karbondioksit salımı azaltımı gerçekleştirecektir. Diğer projelerimizden Sayalar RES Kasım 2007’de, Burgaz RES Şubat 2009’da, Poyraz RES Mayıs 2011’de, Samurlu RES Haziran 2011’de ve Kozbeyli RES de Ağustos 2011’de tescil süreçlerini tamamlamıştır.
Halen devam etmekte olan yatırımların peyderpey devreye girmesiyle Polat Enerji, yılda yaklaşık bir milyar kWh elektrik üretecek ve yıllık 684.000 tCO2 azaltımı sağlayacaktır.
Gönüllü Karbon Piyasası hakkında da bilgi verebilir misiniz?
![]()
Kyoto Protokolü mekanizmalarından bağımsız olarak işleyen Gönüllü Karbon Piyasası kurumların, organizasyonların ya da bireylerin faaliyetleri sonucu oluşan sera gazı emisyonlarının gönüllü olarak azaltımlarını sağlamak amacıyla oluşturulan bir pazardır. Gönüllü Karbon Piyasasında zorunlu bir kural veya standart yoktur. Pek çok farklı standarda göre sertifikalandırılabilen emisyon azaltımları, herhangi bir emisyon azaltım zorunluluğu bulunmayan ancak çevreye karşı sorumluluğunun bilincinde olan farklı sektörlerdeki alıcılar tarafından talep edilmektedir. Bu pazar, ticareti yapılabilen karbon kredilerinde daha fazla esneklik sağlamakla birlikte fiyatlar genelde daha düşüktür. Ayrıca daha az organize olunduğundan alıcı ve satıcıların birbirlerini bulması da daha uzun zaman alabilmektedir.
Gönüllülük esasına dayalı olması nedeniyle çok büyük bir pazardan söz edemiyoruz. Çevresel farkındalığın artmasıyla beraber pazar, dünyada büyümektedir, ancak bunun Türkiye’de sadece arz yönünde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Bu noktada kurum ve kuruluşlardan karbon salım hesaplamalarını yapması ve bunun sonucunda sebep oldukları çevresel maliyetlerin bedelini ödemeleri beklenmelidir. Açıkçası birtakım zorunluluklar getirilmeden, bu sorunun sadece gönüllülük esasına dayalı olarak çözülemeyeceğini düşünüyoruz. Çevresel maliyetler artık afişe edilmelidir ve çevreye verilen zarar ödenmeye başlamalıdır; kısacası, çevreyi kirletenler de bunun maliyetini karşılamak zorunda bırakılmalıdır.
Karbon piyasalarının 2012 yılından sonra daha da büyüyeceği öngörülürken, bu konudaki değerlendirmeleriniz nelerdir?
Bilindiği gibi Kyoto Protokolü’nün taahhüt süresi 2012 yılında sona ermektedir. Bununla birlikte Aralık 2010’da Cancun’da düzenlenen 16. Taraflar Konferansı’nda, 2012 sonrası için çeşitli alternatifler tartışılmasına rağmen herhangi bir sonuca ulaşılamadı. Dolayısıyla yeni dönemde karbon piyasalarının nasıl bir yapıya sahip olacağı henüz netleşmiş değil. Ancak teknoloji iyileştirme maliyetleri göz önünde bulundurulduğunda emisyon azaltım taahhütlerinin yerine getirilmesinde karbon piyasalarının yine etkin bir rol oynayacağı kesin. Bu noktada Türkiye’nin nasıl bir pozisyona sahip olacağı da önem kazanıyor. Ülkemiz, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Kyoto Protokolü eklerindeki konumundan dolayı, Kyoto Protokolü esneklik mekanizmalarından faydalanamamıştır. Bu yüzden müzakere süreçlerinde, yeni oluşacak ve 2012 sonrasında geçerli olacak zorunlu piyasa ya da piyasalarda karbon yatırımlarına ev sahibi ülke olarak yer almamız yönünde çabaların yoğunlaşması gerektiğini düşünüyoruz. Bu noktada, Gönüllü Karbon Ticaretinin, bir amaç olarak değil, Türkiye’nin 2012 sonrasında küresel karbon piyasalarına katılabilmesi için bir araç olarak değerlendirilmiş olduğunu umut ediyoruz.
Bununla birlikte, kendi iç piyasamızın oluşturulması yönünde çalışmaların yapılması da faydalı olacaktır. Sürdürülebilir kalkınma ve çevresel sorumluluk bilincinin her geçen gün arttığı göz önünde bulundurulursa, yerli firma ve kuruluşların karbon kredisi talebini karşılayacak ve yönetecek ulusal bir piyasanın oluşturulması önemli bir adım olacaktır.
Türkiye’nin karbon piyasalarındaki yerinin sadece bir iklim meselesi olmadığını; büyüme, istihdam ve AB’ye katılım süreci açısından ulusal bir mesele olduğunu düşünerek tüm sürece daha geniş bir perspektiften bakmanın yararlı olduğunu düşünmekteyiz. Dünyada yenilenebilir enerjinin en büyük teşvik mekanizmalarında birisi de karbon ticaretidir. Karbon ticareti hacminin genişlemesi, yenilenebilir enerji kaynaklarının piyasaya giriş hızını da arttıracaktır, dolayısıyla daha fazla yerli kaynak kullanımı, enerjide dışa bağımlılığın azaltılmasını sağlayacaktır. Bununla birlikte, yenilenebilir enerji kaynakları istihdam yaratma ve yakıt maliyeti olmadığı için orta vadede elektrik fiyatlarının düşmesi yönünde sağlayacağı etki açısından da son derece önemlidir.
Ayrıca kamunun yürüttüğü iklim değişikliği çalışmalarında, özel sektör ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının fikirlerinin alınmasının ve bu yolda işbirliği yapılmasının kaydedilecek gelişmelerde büyük yarar sağlayacağını düşünüyoruz.
![]()
Bir projeye gelecek karbon finansmanı gelirleri, projenin uygulamaya geçmesinde tabii ki etkin rol oynamaktadır. Karbon ticareti sürdürülebilir kalkınmayı finanse etmede büyük öneme sahiptir, diyebiliriz. Ülkemizde yenilenebilir enerji potansiyelindeki tüm fırsatlara karşın yerel finansman kaynaklarının eksikliği ve ekipman sorunları gibi etkenler bu projelerin finansman sıkıntısı çekmesine neden olmaktadır. Karbon finansmanı ise yenilenebilir enerji projelerine ek finansman sağlayarak projelerin hayata geçmesini sağlamaktadır. Gönüllü Karbon Azaltım kredileri projelerimizin nakit akışını önemli oranda desteklemiştir. Ancak 2012 sonrasında geçerli olacak piyasa mekanizmalarındaki belirsizlik ve bizim ülke olarak nasıl bir konumda olacağımızın netleşmemesi, biz karbon azaltım projeleri geliştiricilerini endişelendirmektedir.
Polat Enerji’nin bu alandaki hedeflerinden bahsedebilir misiniz?
Polat Enerji, sadece yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmaktadır. Önceliğimiz rüzgar projelerimizi bitirmek. Bu yüzden diğer yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapmakta şimdilik acele etmiyoruz. Polat Enerji’nin hedefi temiz enerji üreten şirketler arasında lider olmaktır. Rüzgar enerjisi alanında çalışan en büyük kapasiteye sahip olan kuruluşlardan biri olan Polat Enerji, Türkiye’de yenilenebilir enerji sektöründeki büyümesini devam ettirecek ve sera gazı emsiyonu azaltımına daha çok katkı sağlayacaktır.
Son olarak eklemek istedikleriniz?
Artık tüketiciler sadece aldıkları ürünün veya hizmetin kalitesine değil üretim esnasında çevreye ne kadar zarar verdiğine, ne kadar enerji tüketildiğine, tüketilen enerjinin dünyaya maliyetinin ne olduğuna da dikkat etmektedirler. Tüketicilerin bu yöndeki tercihlerinin artmasıyla üreticiler de bu talebe cevap verebilmek için karbon ayakizinin nötrlenmesi, yenilenebilir enerji kaynaklarından üretilen elektriğin kullanılması gibi sürdürülebilir kalkınma esaslarını stratejilerine dahil etmektedirler.
Türkiye’de karbon konusunda tüm dünyada kabul gören sertifikasyon sistemleri kullanıldığı için bir sorun yaşanmamaktadır. Ancak Yeşil Enerji satışı konusunda herhangi bir sertifikasyon sistemi bulunmamaktadır.
Firmalar tükettikleri elektriğin yenilenebilir enerji kaynaklarından üretildiğini belirtmekle birlikte özellikle toptan elektrik satışı yapan tedarikçiler tarafından kendilerine verilen beyanlar dışında ellerinde onaylı ve resmi bir belge bulunmamaktadır. Yeşil Enerji satışına ilişkin herhangi bir düzenleme ve denetim mekanizması olmadığı için de tedarikçiler tarafından verilen bu beyanların doğruluğu sorgulanamamakta ve dolayısıyla istismara açık bir durum ortaya çıkmaktadır.
Bu yüzden “yeşil elektrik tüketicisini ve üreticisini” korumak amacıyla resmi geçerliliği olan bir belgeye ihtiyaç duyulmaktadır. Yenilenebilir Enerjiden Üretim Sertifikası (Yeşil Sertifika) adıyla, düzenleyici otoritenin sorumluluk ve denetiminde geliştirilecek olan ve herhangi bir ticari değeri bulunmayan bir sertifikalandırma sistemi bu sorunun çözümü için etkin bir araç olacaktır.
Böylece firmalar tükettikleri yeşil elek-triği, karbon kredilerinde olduğu gibi en ufak bir şüphe duymadan gönül rahatlığıyla satın alabileceklerdir.
Böylelikle tüketicinin tercihi üreticilerin daha fazla yeşil elektrik üretebilmesi için bir araç haline dönüşmüş olacak ve çevre kazançlı çıkacaktır.
İlginizi çekebilir... Yeşil Dönüşümün Kalbi Birgi'de Atıyor: SENTRUM Birgi Uygulama Merkezi AçıldıEnerjisa Enerji ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) öncülüğünde başlayan ve ardından T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Türkiye Turizm Ta... Enerjisa Enerji, 2025 Yılına Altyapı ve Enerji Dönüşümüne Odaklı Güçlü Bir Başlangıç Yaptı2025 yılının ilk çeyreğinde faaliyet gelirlerini enflasyonla uyumlu şekilde 13 milyar TL seviyesinde sürdüren Enerjisa Enerji, dört ana iş kolunda att... Galata Wind Rüzgar ve Güneş Enerjisindeki, Toplam Kurulu Gücünü 348 MW'a YükselttiTürkiye'nin önde gelen yenilenebilir enerji şirketlerinden Galata Wind, "Temiz bir gelecek için temiz enerji" vizyonu doğrultusunda topl... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.