
Finlandiyalı Wärtsilä Türkiye’de Yatırımlarına Devam Ediyor![]()
Kısaca şirketinizi tanıtarak faaliyet alanlarınız hakkında bilgi verebilir misiniz?
Wärtsilä Enpa Dış Tic.A.Ş., 1999 Aralık ayında, Wärtsilä Corporation ve 1991 yılından beri Türkiye’de Wärtsilä’nın temsilciliğini yürüten Enpa Dış.Tic. A.Ş. ortaklığı ile kurulmuştur.
Kurulduğu yıldan bu yana Wärtsilä Enpa, güç san- tralleri ve gemi makineleri sektöründe satış ve satış sonrası servis hizmetleriyle sektör lideri konumuna gelmiştir. Wärtsilä Enpa, Türkiye’de, Tuzla / İstanbul ve Aliağa / İzmir’de bulunan ofis ve atölyeleri ve 130 profesyonel çalışanıyla, tüm Wärtsilä ürünlerinin satış ve servis hizmeti konusunda tek yetkili firmasıdır.
Wärtsilä ürün yelpazesi içerisindeki ürünlerin hızlı ve verimli servis hizmetlerini, merkez ofis İstanbul Tuzla Tersaneler Bölgesi ve İzmir Aliağa Organize Sanayi Bölgesindeki atölyeleri ile sağlamaktadır.
Wärtsilä Enpa 2008’de açılan İzmir Aliağa’daki Servis Atölyesi ile Türkiye’nin batısında hızla çoğalan enerji santrallerine servis hizmeti sağlamanın yanı sıra, sahil boyunca sıralanmış limanlara uğrayan bir çok gemiye de servis hizmeti vermektedir.
Son dönemde yaptığınız yeni projeler hakkında bilgi verebilir misiniz? Kısa vadede yapmayı planladığınız yeni projeler ve yatırımlar olacak mı?
Wärtsilä, Birleşik Isı ve Güç Santralleri pazarında lider tedarikçidir. Sabit yük, şebeke dengesi ve pik yükte güç üretimi sistemleri, endüstri için elektrik üretimi ve aynı zamanda petrol ve gaz sektörlerinde güç ihtiyacına yönelik çözümler sunar.
Wärtsilä Güç Santrali çözümleri, sıvı yakıtlar, gaz yakıtlar ve yenilebilir yakıtlarla çalışabilen makinelere dayanmaktadır. Ürün arasında birden fazla yakıtla çalışabilme esnekliğine sahip makineler bulunmakta olup, bu tip makinelerin yakıt türleri arasında dönüşüm yapma olanağı da bulunmaktadır. Türkiye’de 2011 yılı itibariyle Güç Santralleri Satışı toplam 320 makineyle 3000 MW gücü aşmıştır.
Yeni yatırım olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesinde kurulmakta olan enerji santrallerine daha verimli hizmet verebilmek amacıyla üçüncü atölyesini Gaziantep’te açmayı planlamaktadır.
Türkiye enerji pazarında aktif olan Finli bir firma olarak, Türk enerji pazarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Geniş kapsamlı olan bu sorunun yanıtını okuyucu tatmin edebilecek şekilde verebilmek zor. Birkaç yönüyle ele almak lazım:
a- Yatırımcı perspektifiyle bakarsak; konuyu bilen bilmeyen herkes enerji yatırımına giriyor. Eskiden kojenerasyon avantajını iyi algılayan tekstil, kimya, kağıt sektörü ve OSB’leri yatırım yapmışken; şimdi halıcısı, kürkçüsü, mobilyacısı, inşaatçısı vs. PMUM sağladığı tarifelerin getirilerine bakarak enerji yatırımına giriyor. Böyle bir durumda genelde kojenerasyon ihmal edilmiş oluyor.
Bu durum böyle devam ederse, arz fazlalığı oluşacak ve kıyasıya bir rekabet ortamı sonucunda birçok yatırımcı zor durumda kalacaktır.
b- EPDK yönüyle bakarsak; yapılan birçok müracaatın reel kriterler ile değerlendirilmediğini düşünüyorum. Örneğin İzmir Aliağa Bölgesi hem mevcut enerji yatırımları ile doldu taştı, hem de ÇED bakımından 1. derecede hassas bölge olmasına rağmen, hala lisans verilmekte olan ciddi boyutta projeler var. Bunların “A” kategori ÇED raporları alabilmelerine şaşırıyorum. Aliağa’nın yerleşim bölgesine yakın, deniz kenarında 1000MW kapasiteli kömür santralına lisans veriliyor. Bence bu çok ilginç.
c- TEİAŞ gözlüğü ile piyasaya bakarsak; ortalıkta “Yan Hizmetler Yönetmeliği”nin gereğini yerine getiremeyen EÜAŞ’a ya da özel sektöre bağlı birçok enerji santrali var. Bu santraller primer frekans reaktive yük kontrol ve Sekonder frekans vecibelerini yerine getiremiyor ya da kısmen yerine getiriyor. Bu durum şebeke sisteminde frekans kontrolünde ciddi zorluklara sebebiyet veriyor.
d- Yapılan yatırımların sisteme ve ülke genelinde sağladığı fayda ya da yarattığı zarar yönüyle bakarsak; bir kere kesinlikle yenilebilir enerji yatırımları ön plana çıkarılmalıdır. Rüzgar, jeotermal, biyo enerji, solar öncelikli yatırımlar olmalıdır.
İkinci olarak PMUM sistemine uygun çalışabilen ülke coğrafyasında dağılmış direkt iletim hattına bağlanan 50-100MW aralığında; atık ısısından da kojenerasyon anlamında istifade edilen küçük doğalgaz santralleri kurulmalıdır.
Türkiye’nin elektriksel verimliliği teorik olarak %55-60 aralığında olduğu iddia edilen 500-1000MW aralığındaki Baz Yük Santrallerine ihtiyacı yoktur. Yeterince Baz Yük Santrali kuruldu. Ayrıca bunlara ilave olarak nükleer santraller kurulacak, dolayısıyla 500-1000MW aralığındaki Doğalgaz Kombine Çevrim ya da ithal kömüre dayalı santral yatırımlarını azaltmak gerekir düşüncesindeyim. Bu arada çevreye zarar vermeyen hidroelektrik santralleri yatırımlarına da devam etmeli diye düşünüyorum. Özellikle nehir tipi su tribünleri bu anlamda küçük kapasitelerde ülke coğrafyasında değişik bölgelerde yapılabilir ve yapılmaktadır zaten.
e- Türkiye enerji sektörüne genel anlamda bakarsak; Türkiye enerji sektörünü dalgalı bir havuza benzetiyorum. 24 saat dilimli cetvel örneğinde olduğu gibi; geçen günlerin, her bir saat diliminde değişik dalga boyu oluşuyor. Dalganın altında kalan stabil suyu baz yüke benzetiyorum.
Enerji tüketim ve üretim grafiğine bakacak olursak; ciddi farklılığın olduğu dikkatimizi çekecektir. Görünen o ki havuzun stabil olan su bölümüne, daha çok su katma gayretinde sektör. Yani 500MW ve üzeri Baz Yük Santrallerine ciddi bir yönelme var. Gerek doğalgaz, gerekse kömüre dayalı kombine çevrim santralarında 750MW -1000MW gibi kapasitelerde yatırım yapmak değişken saatlerdeki enerji tüketimine fayda sağlamadığı gibi, havuzda salınan bir dalgaya katkısı yoktur. Ayrıca havuzun taşmasına ya da kendilerinin dalgadan etkilenmelerine sebebiyet vereceklerdir.
Baz yük kapasite fazlalığı bu tür enerji santralarına ciddi zarar verecektir.Flexibility yani esneklik çok önemlidir. İleride kurulacak olan nükleer santrallerde bu zorluğun artması demektir. Bu nedenle, dalgaların üzerinde sörf yapabilen enerji santralleri kazançlı çıkacaktır diye düşünüyorum.
Diğer İskandinav ülkelerine nazaran Finlandiya’nın Türk enerji pazarına olan ilgisi daha yoğun. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Finlandiya’nın Türk enerji piyasasına ilgisi bu alanda diğer İskandinav ülkelerine nazaran daha ilerde olmasından kaynaklanıyor. Aynı zamanda Türkiye pazarına 90’lı yıllarda girmiş olmanın bir avantajı olsa gerek. Öte yandan Wartsila global bir firma. Borsaya açık olup, dünyanın her tarafından hissedarlara sahip.
Sizce Finlandiyalı firmalar, Türk firmaları ile iş ilişkilerini geliştirme konusunda ne gibi avantajlara sahipler, rekabet üstünlükleri nelerdir?
Finlandiya senelerdir Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini desteklemiş bir ülkedir. Bu anlamda Avrupa Birliği’nde ciddi lobi faaliyetleri yürütülmüş ve Türkiye-Finlandiya İş Adamları Derneği, iki ülke arasındaki ticari ilişki açısından hep faal olmuştur.
Özellikle Finlandiya’nın Avrupa Birliği’ne başkanlık ettiği dönemde bu ön plana çıkmıştır. Finlandiyalı firmalar kaliteyi hep önde tutmuştur. Ayrıca satış sonrası hizmetlere ağırlık vermektedirler.
İlginizi çekebilir... İş Grubu Rüzgar Türbini Üreticisi Ateş Çelik'e Ortak OluyorYenilenebilir enerji alanında yerli ekipman üretiminin öncü şirketlerinden Ateş Çelik'e, İş Bankası Grubu tarafından ortak olunmasına yönelik pay ... Enerjinin Geleceği Maxxen Ev Sahipliğinde KonuşulduYenilenebilir enerji sektörünün önde gelen mühendislik firmalarından Kontek Enerji'nin yüzde 100 iştiraki olan Maxxen'in ev sahipliğinde Ankar... Efor Holding'den 280 Milyon Dolarlık Rüzgar Enerjisi Yatırımı: Nordex ile 209,5 MW'lık Stratejik Ortaklıkİş birliği çerçevesinde, YEKA RES-2024 kapsamında Sivas'ta 160 MW kurulu güce sahip bir rüzgâr enerji santrali ile İstanbul'un Silivri ve Çat... |
||||
©2025 B2B Medya - Teknik Sektör Yayıncılığı A.Ş. | Sektörel Yayıncılar Derneği üyesidir. | Çerez Bilgisi ve Gizlilik Politikamız için lütfen tıklayınız.