27 Kasım 2017 | SÖYLEŞİ 138. Sayı (Kasım-Aralık 2017) | 4.322 kez okundu |
Danfoss TMA (Türkiye, Ortadoğu, Afrika) Bölge Başkanı Levent Taşkın şirket olarak enerji verimliliğine yönelik çözümlerini dergimizle paylaştı. Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığının yüksek seviyede olduğuna dikkat çeken bu nedenle de enerji verimliliğinin önemine vurgu yapan Taşkın, şehirlerde enerji verimliliği ve sürdürülebilir bir çevre için en iyi çözümün bölgesel ısıtma olduğunu dile getirdi.
Firma olarak bölgesel ısıtma ve enerji verimliliğine yönelik çözümlerinizden ve bahsedebilir misiniz?
Danfoss olarak, binalar ve binalardan oluşan kasaba ve şehirler için enerji verimliliğine yönelik çözümlerimiz bulunuyor. Genel olarak bir şehrin enerji sarfiyatının yüzde 40’ını binalar oluşturuyor. Aynı zamanda doğaya bırakılan karbondioksit salınımının da yüzde 49’u binalar aracılığıyla gerçekleşiyor. Dolayısıyla binalar bir şehrin içerisindeki en büyük enerji potansiyeli, aynı zamanda da çevreye salınan atık gaz emisyonlarının indirilmesine yönelik en büyük potansiyel konumunda. Bunları kontrol edilebildiğiniz sürece daha sürdürülebilir ve yaşanabilir şehirler elde ediyorsunuz.
Mevcut binalarda bugünkü teknolojiler kullanıldığı zaman yaklaşık olarak minimum yüzde 30 seviyesinde enerji tasarrufunun yapılması mümkün durumda. Eğer bu durum bir takım karbonsuz enerji kaynakları, güneş enerjisi, jeotermal enerji ve atık ısılarla birleştirilerek yapılırsa yüzde 30 olan tasarruf oranının yüzde 40 ila 50 oranına kadar çıkma potansiyelinin olduğunu görüyorsunuz. Bu sayede iki şey elde edebiliyorsunuz; birincisi tasarruf, ikincisi ise çevre kirliliğinin azaltılması. Şehirlerde bu ikisinin de yapılabildiği tek bir çözüm var, bölgesel ısıtma.
Bölgesel ısıtma hem yüzde 30 ila 50 arasında tasarruf sağlıyor hem de karbon emisyonun yüzde 30 ile 40 oranında düşürebiliyor. Bölgesel ısıtmayı yapabilmek için önemli elementlerden bir tanesi şehirlerdeki lokal ısı kaynaklarını kullanmak. Bu kaynaklar nelerdir diye bakacak olursak; bir şehirdeki çimento fabrikası, endüstriyel tesisler, süpermarketler, su arıtma tesisi, enerji santrali ya da jeotermal kaynağı gibi tesislerdir. Bu tesisler enerji üretiyorlar ve ürettikleri enerjiyi içeride kullanıp ısıyı tesisin dışına atıyorlar. Atılan ısı çevrime sokulduğu taktirde kullanım ve ısınma için gerekli olan sıcak su elde edilebiliyor. Bu suyu binalara ısıtma amaçlı verdiğinizde hiç yakıt kullanmadan var olan atık ısıyı kullanarak tasarruf elde edebiliyorsunuz. Var olan binalar daha öncesinde doğalgaz ya da başka bir kaynak kullanıyorsa, bu kullanımı da sonlandırdığı için bu alanda da tasarruf sağlayabiliyorsunuz. Dolayısı ile çift şekilde fayda sağlayabiliyorsunuz.
Danimarka’da Kopenhag şehri sırf bu şekilde ısınabiliyor, sadece atık ısıyla. Biz Türkiye’de bir kömür santralinden çıkan atık ısıyla bir kasabanın ısıtılmasını sağlıyoruz halihazırda. İstanbul’da ise Teknopark’ta 200 dairelik bir binanın ısıtılmasını sağlıyoruz bu şekilde. Bu yapıların akıllı sistemlerle ve yönetimlerle kontrol edilmesi gerekiyor. Yani dijitalleşen ortamdan bunları uzaktan kumanda ile istediğiniz gibi yönetebiliyorsunuz. Bu ikisini birleştirdiğiniz ve bu durumu bir devlet politikası haline getirdiğiniz zaman; yeni yapılan tüm binalarda öncelikle yapılan yerde mevcut bir ısı kaynağı var mı, ben bunu nasıl kullanabilirim, bunu kullanarak mevcut binaya nasıl daha az doğalgaz ya da başka bir yakıtı sokabilirim ve bunu nasıl kontrol edebilirim konusunu düşünüyorsunuz, böylece şehirlerde hem enerji tasarrufu hem de sürdürülebilir konfor ile çevreye yönelik yeşil bir yaşam sağlayabiliyorsunuz.
Türkiye’de buna benzer hayata geçirmiş olduğunuz projeler bulunuyor mu?
Buna benzer bir çalışmayı Soma’da gerçekleştirdik. Soma’daki termik santraldeki atık ısıyı aldık ve belediye ile yaptığımız çalışmalar sonucunda binalarda kullandık. Atık ısıyı alıp çevrimden geçirerek şu an için 8 bin konutu kapsayan ısıtma ve sıcak su işlemine başladık. Bu konutların ilk etapta bin kadarı devreye alındı ve geçen kış bu konutların harcadığı yakıtın bir önceki yıla göre yüzde 60 oranında azaldığını gördük. Dolayısıyla bu yakıt kendini iki ya da üç yılda amorti edebilecek hale geliyor. İstanbul’daki Teknopark’ta benzer bir şekilde ısıtma sitemine çözüm getirdik orada da yüzde 40’lık bir tasarruf sağlandı. Sadece bu tip ısı merkezlerinde değil, büyük soğuk hava depolarının ya da alışveriş merkezlerinin olduğu yerlerde soğutmayı sağlarken ısıyı çekiyor ve atıyorsunuz. Bu ısıyı da alarak yine benzer sistemlerle mevcut binaların ısıtmasında kullanabiliyorsunuz. Mesela Anadolu yakasında Meydan Alışveriş Merkezi’nin soğutma ünitelerinin ısısını alarak halen binanın ısıtılmasını sağlıyoruz. Dolayısıyla şehirleşmenin öncelikli konulardan birincisi, sistemin içerisinde nerede tasarruf sağlayabilirim, başka hangi kaynakları kullanarak daha az yakıt kullanılmasını sağlayabilirim sorularına yanıt aramak. Diğeri ise bu yapılar nasıl birlikte çalışır, kontrol edilebilir, ölçülebilir ve takip edilebilir hale getirilebilir sorularını yanıtlamaktır. Bir diğeri ise bu konuları birleştirebilmektir. Söz konusu noktaları birleştirdiğinizde bu sistemleri kurmak mümkün. Ek olarak teşvik sisteminin olması gerekiyor. Bunun için de kredi sistemlerinin açılması, düşük faizli kredilerin verilmesi gibi teşviklerle sürecin hızlandırılması önemli.
Danfoss olarak binaların atık ısıdan yararlanabilecek şeklide planlanmasında, atık ısıların kapasitesi, bu kapasite ile kaç binanın ya da şehrin yararlanabileceği, bunların hesaplanması, dizaynı, bu sitemlerin kurulması, danışmanlığının yapılması gibi konulara yönelik kanunların ve yönetmeliklerin Avrupa’da nasıl hayata geçirildiğine ilişkin bilgimizi ve tecrübemizi hem bakanlıklarla hem ilgili kurumlarla hem de sektördeki mühendislik firmalarıyla paylaşmaya her zaman hazırız. Türkiye bir inşaat ülkesi… Gelecek için yapılan yapılarda şu anda boşa sarf edilen enerjilerin bugünden düşünülüp ülkeye kazandırılması önemli. Çünkü enerjinin yüzde 70’ini ithal ediyoruz. Bu yüzde 70’in yüzde 40’ı binalarda kullanılıyor ve bu yüzde 40’ın yüzde 30’unu da tasarruf edebilme olanağımız bulunuyor. Elde ettiğimiz her tasarrufu çocuklarımız için, sağlık politikamız için, yaşlılarımız için kullanma şansımız var neden bu parayı atalım? Bu birinci önemli mesajdır. Türkiye’de yönetmeliklere uygun olmayan 60 milyona yakın eski bina var. Çok sayıda da endüstriyel tesis bulunuyor. İkinci mesaj, bu tesislerin bazı yenileme çalışmaları sonrası verimliliklerinin yüzde 30 oranında artırılması mümkün oluşudur, dolayısıyla bu iki konunun iyi ele alınması gerekiyor. Yeni yapılacak binalarda bu standartların analiz edilip kurulması, geçmişe yönelik olan yapılar içinse teşvikle düzeltmelerinin yapılması gerekiyor. Ülkede büyük bir potansiyel var. Enerji kaynaklarını üretip satabilen bir ülke konumunda değilken neden bu kadar bol harcayalım?
Ülke olarak bu konuları daha fazla dikkate alıyor olmamız, bunun için de bazı bakanlıkların birlikte çalışması gerekiyor. Türkiye’de biraz da bu yönde sıkıntılar bulunuyor. Enerji Bakanlığı enerji verimliliği konusuyla ilgileniyor ama Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın da bu çalışmalara dahil olması teşvik sitemi konusunda da Maliye Bakanlığı’nın da bu sistemde yer alması gerekiyor.
Teşvik sistemi konusunda sizin görüşleriniz nelerdir? Nasıl bir sistemin olmasını öngörürsünüz?
Teşvik sistemi konusunda Avrupa’da uygulanmış ve başarılı olmuş modeller bulunuyor. Teşviki birkaç alanda gerçekleştirebilmeniz mümkün. Birincisi yenilenebilir enerji kaynakları kullanımı. Türkiye’de de devreye yeni girmiş, elektrik enerjisini üretip ihtiyaç fazlası olan elektriği dağıtım şirketleri aracılığıyla satışının gerçekleştirilebilmesini sağlamış bir yapı mevcut. Konutlarda üretilen elektriğin daha iyi fiyata satın alınıp ihtiyaç olan elektriğin ise üreticiye daha düşük fiyatlarla satılıp, yapılan yatırımın 3 yıl içerisinde geri dönüşümünün sağlanabileceği sitemlerinin daha fazla olması gerekiyor.
Bugün yatırım geri dönüş süreleri beş ila yedi yıl kadar sürüyor, bu süreç üç yıla kadar düşecek olursa tüketici bunu daha hızlı kabul edebilir. Avrupa bu sistemi gerçekleştirdi. Var olan enerji verimliliğine yönelik yönetmeliklerde bırakın teşviki; ceza ya da kontrol dahi bulunmuyor. Dolayısıyla kontrolün olmadığı hiçbir yerde uygulamanın olması zaten mümkün değil. Yönetmelikle birlikte alt yapının iyi hazırlanıp kontrol sisteminin oluşturulması gerekiyor. Yönetmelik hayata geçmeden önce buna ait ilgili birimlerin de hazırlanması gerekli. Ben üreticiysem ve enerji sınıfı yüksek ürünler üretmem gerekiyorsa bana birkaç yıl verilmesi ve bu süre zarfında üretim gerçekleştirmem, gerçekleştiremiyorsam ürünlerimin satılamayacağını beyan etmem ve bütün sektörün bu ürünleri üretmeye teşvik edilmesi gerekiyor. Aynı zamanda bu ürünleri denetleyecek kişilerin yetiştirilmesinin ve bütün bu yapılarla birlikte düğmeye basıldığında sistemin çalışmasının sağlaması gerekiyor. Bu alanlarda aksama olmaksızın sürecin yürütülmesi önemli. Aksama olduğunda ya kişi sayısı yetersiz kalıyor ya da denetimler yapılamıyor veya üretici baskı ile yönetmeliğin tarihi erteleniyor. Bu konularda daha düzenli organizasyon olursa şu an ithal ettiğimiz enerjiden minimum yüzde 30 ila 40 oranında tasarruf etme potansiyelimiz olabilir. Bu da milyarlarca dolar anlamına geliyor. Bunu nasıl bilinçli bir şekilde yapabiliriz, nasıl enerji politikası haline getirebiliriz konusu üzerinde durmalıyız.
Danfoss’u enerji tasarrufu konusunda rakiplerinden ayıran özellikleri nelerdir?
Fark yaratmadığınız ya da artı bir değer katmadığınız sürece tercih edilmezsiniz ve müşterinin aklında kalmazsınız. Bizim sektörde fark yarattığımız iki konu var; birincisi ürün, ikincisi hizmet.Üründeki farkımız şu; müşteri isteklerine yönelik çok hızlı yanıt vererek, ürünleri değiştirerek, yeni ürün üretebilecek bir R&D merkezimiz var ve biz Ar-Ge’ye yıllık ciromuzun yüzde 4.2’sini yatıran dünyada ve Avrupa’daki tek şirketiz. Genellikle bu oran 2 ile 3 arasındadır. Yani şirket sahipleri ve ortakları parayı tutmak yerine çok daha fazlasını teknolojilerde kullanıyor. Bugün dijitalleşmede kullanılan tüm R&D ekipmanları, üretimde 3D yazıcılar dahil en son teknolojileri kullanan bir ekibimiz var. Dünya’da 5 tane Ar-Ge merkezi açan tek firmayız. Dolayısıyla da beş farklı kıtada müşterilerin isteklerini alıp bu ürünlerin farklı özelliklerini yaratan ve test eden ve bunu pazara sunan bir yapıya sahibiz. Bir diğeri ise birbiriyle iletişim kuran ve konuşan ürünler üretiyoruz. Bir binada birden fazla ürünümüz varsa bunların birbiri ile iletişimi sayesinde tek bir yerden kontrolü, ölçülmesi, raporlanması mümkün. Bu da bugün cep telefonuyla ya da herhangi bir gözlem odasında bütün akışı tek bir düğme ile kontrol edebilme ve online servis imkanı veriyor müşteriye. Bu da sunduğumuz artı bir fayda.
Eğitime çok önem veriyoruz. Kendi bayilerimiz ve sektördeki mühendislerin kullanabileceği 5 bine yakın online eğitim programı geliştiren tek firmayız. Bu programlar ile ürünleri, sistemleri, kullanımı, arızayı, montajı ve dizaynı eğitim olarak sunan tek şirketiz diyebilirim.
Online eğitim konusunda biraz daha detaylı bilgi verebilir misiniz?
Danfoss’un sektörü eğitmek amacıyla farklı konularda binlerce eğitimi var ve bunu sunabilen tek firmayız. Şirketin bir online eğitim portalı bulunuyor. Pazarlama, finans, teknoloji, ürün ve montaj konularında, ısıtma ve soğutma gruplarından portala başvurulduğu zaman giriş izni veriliyor, istenilen eğitim modülü ve istenilen zamanda seçiliyor, eğitime alınıyor, sonrasında bazılarında var olan sınav mekanizmasına giriliyor. Bu da hem bayilerimiz hem de çalışanlarımız için her gün kendini geliştirme fırsatı sağlıyor.
Bu konulara ek olarak insanlarla birebir temasa çok önem veriyoruz. Projeciler, mimarlar, devlet kademelerinde bakanlıklar gibi; buradaki inşalara bilgi vermek, tecrübelerimizi paylaşmak, yapılan uygulamaları göstermek gibi faaliyetlere önem veriyoruz ve bu da bizi farklı kılıyor. Yani sadece ürün satmak ya da müşteriye proje bazında ziyaret değil, yılın içerisindeki bazı aktivitelerle müşterinin bilgisini arttırmak, yeni teknolojiler ve tecrübelerimiz hakkında onu aydınlatmak gibi bir misyonumuz var. Bizim, müşteri çağrısına 24 saat içerisinde cevap verme hedefiyle çalışan bir call center (çağrı merkezi) sistemimiz var. Aynı zamanda da aynı gün içerisinde servis hizmeti verecek şekilde bir organizasyonumuz var, dünyanın neresinde olursa olsun. Dolayısıyla bizim ürünlerimiz daha çok üretimde ve binada kullanıldığı için tüketicinin bir günden daha fazla sorun yaşayıp ısıtma konforundan da eksik kalmasını istemiyoruz, bunu da sektörde en iyi ve en hızlı şekilde gerçekleştiren firmayız.
Son olarak eklemek istediğiniz bir konu bulunuyor mu?
Türkiye hızlı büyüyor, dolayısıyla biz bölgemiz içerisinde Türkiye’ye oldukça önem veriyoruz. Danfoss Türkiye’de DAF ve Sondex satın alımlarını gerçekleştirdi ki bunlar önemli yatırımlar olarak nitelendiriliyor. Aynı zamanda ekip çok hızlı büyüyor. Müşteri memnuniyetimiz gittikçe artıyor. Bizim şu anda yapmak istediğimiz, Türkiye’deki bütün başarıyı çevre ülkelere nasıl taşıyabiliriz sorusunu yanıtlamak ve bunu faaliyete dökmektir.
Büyük potansiyeli olan İran ve Azerbaycan’a bu bilgilerimizle birlikte nasıl bir gelecek kurgulayabiliriz, onun üzerinde çalışıyoruz. Şu anda aldığımız iki şirkette bu üretimi yapıyoruz, geleceğe yönelik planlarımız bulunuyor. Bizim için önemli olan müşterilerin memnuniyeti, mümkün olduğu kadar sektörde en iyi hizmeti veren ve bunu da mümkün olduğu kadar online yapabilen bir yapı olarak örnek olabilmek. Şu anda Türkiye’de bu online hizmet vereceğimiz alt yapıyı oluşturduk; sipariş yönetiminden sevkiyata, şikayet yönetiminden teknik desteğe ve satış sonrası hizmetlere kadar her iletişimi hızlı ve kolay bir şekilde müşterilerimize sunabilir durumdayız ki bu da bizi farklı kılıyor. Her yerde olduğu gibi Türkiye’de de rekabetimiz var ve rekabetten korkmuyoruz çünkü sunduğunuz hizmetlerimizin bizi farklı kıldığına inanıyoruz.
Eğitimler, satış sonrası hizmetler ve seminerler dahil olmak üzere tüm hizmetlerimizden sektörün mümkün olduğu kadar yararlanmasını hedefliyoruz. Katılım ne kadar artıyorsa biz insanlara ne kadar ulaşabiliyorsak o kadar faydalı oluyoruz, Danfoss olarak bu stratejimiz devam edecek.
R E K L A M